You Can Translate Also

You Can Translate Also

10 Haziran 2015 Çarşamba

Abre Los Ojos (Gözlerini Aç)

Bazen hayat hakkında yazacaklarınızın sonu gelir. Tıpkı hayatın bir sonu olduğu gibi edebiyatın da kaçınılmaz bir sonu vardır. Üstelik bu son dramatik olmak zorunda değildir. Felsefi olarak her son  başka bir başlangıcın habercisi olmalıdır. Ancak bazen her şey yolunda gitmeyebilir. Belki de felsefe yanlış yapmıştır. Başlangıç demişken çocukluğumda bıkmadan usanmadan gecelerimi çalan başlangıçla ilgili kaygılarımdan bahsetmeden geçemeyeceğim. Nasıl?
Nasıl oldu bu kadar şey?
Hayattan bahsediyorum. Vücudumun derinliklerinde milyonlarca yıl önce, evrenin başka bir köşesinde gezinen bir yıldızın merkezinden kopan demir, kanımı kırmızı yapan şeyin ta kendisi. Tesadüf olabilir mi?
Her şeyin başını, hatta başlangıçtan önceki başlangıcı da düşünmek canınızı yakmıyor mu ? Sonsuzluğu anlayamamak gerçekten canımı yakıyor. Peki sonsuzluğun bir diğer açıklamasının "başsızlık" da olabileceğini hiç düşündünüz mü?
Ben düşündüm uyumlu olmamasının yanı sıra çok sevimsiz bir kelime oluyor hatta.  -Muhtemelen ondan seçilmemiştir.-
Tıpkı az önce yaptığım gibi insanların yüzlerce yıldır yaptığı şey geçiştirmek hatta konuyu dalgaya verip acılarını dindirmek oldu. 
Zaten hayatta kalmak bir çeşit geçiştirme sanatıdır. Kısacık ömründe bu dünyanın bütün kahrını çekecek değilsin ya!! Varoluşu bile acı verici olan insanın bu yetmezmiş gibi bir de insanın insana yaptığı zulümle de baş edecek olması hayatın gamsızlığı değil de nedir ?
Bazen acı veren şeylere bakmayarak onlardan kurtulma yolunu ararız. Hepimiz biliriz. Sokak ortasında dövülen kadına, sadece doğduğu ülkede yaşadığı için öldürülen çocuğa, açlıktan ölen insan dramına sadece gözümüzü kaparız. Kafamızı başka bir yöne çevirir hayatımızı yaşarız. 
Aşkın gözü kör diyorlar. 
En iyisi hiç düşünmüyormuş gibi yapıp bu hayata aşık olmak. Ne de olsa gözleriniz görmüyorken acı duymuyorsunuz değil mi?

20 Mart 2015 Cuma

Ölü Adamın Sözleri


Başını koy yıllar önce kalbimin olduğu yere
Dünyayı üzerime tut
Yanıbaşıma uzan

Beni sevdiğin zamanları hatırla 
Yakınlara gel utanma 
Yağmurlu gökyüzünün altında ayakta 
Ay doğmak üzereyken
Beni düşün bir tren geçip giderken 
Bugün yağmur kokuyor 
Tanrı yıldızı aldı ve o onları salladı   
Ağaçlardaki çiçeklerdeki kuşlar anlatamaz mı ?
Sen asla benden ayrılamayacaksın
Ve tanrı benden bir ağaç yapacak 

Bana veda etme 
Tarif et gökyüzünde
Ve eğer gökyüzü düşerse, sözlerimi işaretle 
Belki eğlenen kuşları yakalarız
Yatır başını eskiden kalbimin olduğu yere 
Dünyayı koy üzerime
Uzan yeşil çimenlere
Ve unutma beni sevdiğin zamanları..

24 Mayıs 2014 Cumartesi

Aşkın yolu asla düz gitmiyor

Yabancı takımların maçlarını izlerken bile kaybeden tarafı tutardım. Daha güçsüz olan kazansın isterdim eskiden. Yeni yeni anlıyorum kaybetmenin esaretini. Kaybeden yalnız kalıyor arkadaş. Hatta bazen öyle yalnız kalıyor ki kendisi bile terk ediyor kaybedeni. Düşene bir tekmeyi de kendi vuruyor. Düşmek nasıl bir duygu bilir misiniz?  Ama öyle fiziksel düşmek değil, göz göre göre her şey elinin altındayken en üstteyken düşmek. Öyle bir düşüyorsun ki en üstteyken bir daha çıkamama uğruna kırıyorsun kendini. Kaybetmenin verdiği o duyguyu bir de ne zaman hissederiz bilir misin? Yine düştüğümüzde ama bu sefer aşka düşmekten bahsediyorum. Aşka düştüğün zaman en başından kaybedersin. Aşkını değil ama, kendini. Artık kendin için değil bir başka kalp için atar kalbin. Bazen o başka kalp bilmeden bile. Kaybetmenin verdiği o duyguyla kaybedecek de hiçbir şeyin yokken tıpkı benim yaptığım gibi saçmalamaya başlarsın. Bazen o öl dese ölürüm diye düşünürsün ama saçmalıktan ileri gitmez. 
Bazen william amcanın satırlarında bulurum kendimi tam da bu konuyla ilgili :
"Ah! Bu kadar okudum, bu kadar öykü ya da destan duydum, aşkın yolu asla düz gitmiyor. "

16 Ocak 2014 Perşembe

Beklemeli...

Ağlasam geçer mi bilmiyorum
İçimde bir yokluk hissediyorum
Yalnız gecenin karanlığında
Uzaktan eski şarkılar geliyor

Ağlasam geçer mi bilmiyorum
İçimde bir karanlık hissediyorum
Evimin içinde saat sesleri
Bilmezmiş gibi bekliyorum 

         

27 Ekim 2013 Pazar

Yenilgi

Umursamıyorduk hani?
 Hani hayata başka bir pencereden bakacaktık. Her pazartesiye yeni bir hayat felsefisyle başlar olduk ama. Her hafta yeni bir umudumuzu kaybetmiş bulunduk. Peki neden bunlar böyle? Neden kaybediyoruz?
Henüz küçük bir çocukken başlar kaybetmenin vücüda verdiği o muazzam his. Kalpten başlar yayılır bütün vücuda. Zaman geçtikçe daha da büyük yaralar açar, daha çok kaybeden oluruz. Peki biz kaybederken kim kazanıyor?
Aslında kimisinin de hırslanmasını sağlar daha da büyük bir çıkmaza gider kimisi kaybettikçe.
Hırslandıkça kendini yer içinden bitirir tüm umutlarını. Müzik akıyor, yazıyorum belki kimse okumayacak, biliyorum. Ama zaten umursamıyorduk değil mi değerli okurum. Üstesinden geliriz yine de kaybetmenin. Mutlaka gelir bizim sıramızda. Elvis binayı terk edene kadar vakit var haydi rastgele ....

21 Ekim 2013 Pazartesi

Doğru Gözlerle Bakmak

Yaşadıklarımız
     Yapacak şeyleriniz yoksa düşünmek için çok zamanınız var demektir. Gözden geçirmek ve hatta hayal etmek için.  Yine Bir davanın peşinden koşan  bir dedektifin ihtiyaç duyduğu şeyler de bunlardır. Düşünmek ve hayal kurmak.
Böylece etrafta neler olup bittiğini tam olarak göremeseler bile olasılıklar üzerinden hayal kurarak bazı sonuçlara ulaşırlar. Peki ya biz sonuca ulaşmak için hayal kurabiliyor muyuz?
Şu günlerde insanlar hissetmek için sinemaya gidip film izliyor. Anlaşılan o ki gün geçtikçe daha da sıkıcılaşan hayatlarımız bizleri göz kamaştıran sonlara sahip filmlerin içine atıyor. Evet biz de düşüyoruz tai ki yapacak başka ne var ki ? Örneğin gençlik filmlerinin çoğu acımasız lise hayatından bölünmüş ve birbirinden ayrılmış gruplar halinde yaşayan insanların ders çalışmak dışında herşeyi yaptığı bir amerika kasabasında geçiyor. Ve tabi bunu izleyen hayatı sınavdan ve sınavların olmadığı zamanları boş yaşamaktan ibaret olan memleketlilerim ister istemez o büyülü dünyaya kendini kaptırıyor ve sihrin etkisinde kendini mutlu sanıyor ve oyuna geliyor. Hed tabi den o filmleri izlerken arka plandan aklına giren uyuşturucu cinsel içerik ve ırkçılık gibi canım cicim şeyleri de benimsemeye başlıyorsun. Yani benimsiyorsun derken artık her gün görmeye alıştığın o durumlar sana artık normal geliyor.
Bu tarafta sen ne kadar kötü yaşarsan oradaki filmlere daha fazla imreniyor daha da bağımlı hale geliyorsun.
Ama ben sana izleme demiyorum hobi olarak yine izle de benimseme gülüm böyle şeyleri hadi canım hadi bakalım....
Bir sonraki izlediğin filme daha iyi bak daha dikkatli ol mutlaka bişeyleri sen de fark edeceksin
Ama  tabi şimdi de  fark etsem ne yazar ne yapabilirim ki diyorsun.
Ben bilmiyorum , bilsem umursardım
                                         Umursamıyorum


     

Geç mi kalıyoruz?

Geç mi kalıyoruz ...?
   Bu duyguyu hepimiz yaşamışızdır. Okula , işe , ya da önemli bir yere giderken geç kalırız ya hani işte o sırada hissetiğimiz endişeden bahsediyorum. Endişelenmeliyiz , çünkü geç kalıyoruz.
 Sizce şu an yaptığınız şeyi gerçekten yapmak istiyor musunuz ? Şu an derken okuyun da yani hayatta genel olarak yaptığınız şeylerden bahsediyorum. Şu aralar tatilde de olabilirsiniz ki bu demektir ki yaptığınız şeyler güzel peki ya tatil bittiğinde ?
 Hepimiz sıkıcı işlerimize, her gün gereksiz şeyler öğrendiğimiz okullara , bize gereğinden fazla yük ve stres sağlayan saçma sınavlara dönecek ve kafasını kaldırıp da gerçekten çoğu şeyin farkına artık varamayan insanlara dönüşeceğiz. Kim bilir dünyada neler oluyor hadi dünyayı da geçtim yukarıya baktığımızda sonu olmadığını tabir etmek için Vay anasını ..  dediğimiz o evrende neler dönüyor kim bilir ? Ama biz kendimize şartladığımız başarılarımızı kendimize sınır koymuş bulunmakta okula gidip mezun olup iş sahibi olup beynine politikacıların ,şarkıcıların , sürekli ahlak mesajı veren bazı ahlaksızların zırvalarıyla doldurmuş insanlar olup yaşadığımız şeye hayat diyoruz. Hayatı yaşamaya çalışırken kendimizden vazgeçiyor ,düşünmeyi unutuyoruz. Bu sırada da dünyanın gerçek sahipleri parayla doldurdukları havuzlarında oralarda bir yerlerde insanlarla nasıl da oyuncak gibi oynadıklarını izliyor tatmin oluyorlar. Biz özgür olduğunu sanan bireyler sahipleri tarafından nereye gitmesi ne yapması ne alması nasıl yaşaması gerektiği gösterilen şeyleriz ve bunun farkına varmak için geç kalıyoruz.
Eh şimdi tabi siz de haklısınız soruyorsunuz ne yapmalıyız diye.
Ben bilmiyorum. Bilsem umursardım.
   
         
   

Artık değil

Artık değil...
Artık umurumda değil çoğu şey. Daha doğrusu endişelenmiyorum artık saçma şeyler için. Delirmemek elde değil çünkü   Beni siz delirttiniz diye bir şarkı vardı ya hani onu hatırladım bak kırmızı ışıkta geçen şoförler ve boşverli türküler delirtti beni diyordu.
 Endişelenecek o kadar çok şey var ki aslında , insanlık için , gelecek için ,kendimiz için. Ama umursamıyorum söyleyecek çok şey varmış gibi hissediyorum ama anlatamıyorum. Belki de çoğumuzun düşünmeye bile üşendiği şeyler hakkında saatlerce kafamı yoruyor uykusuz kalıyorum. Yavaştan deliriyor muyum yoksa farkındalık duygusunun verdiği etkiyi mi yaşıyorum bilirsiniz siz de o duyguyu ama farkında olmamak çok şeyi daha da kolaylaştırır.
Etrafınıza bakın , haberleri izleyin, sadece farkına varmaya çalışın
Her taraf bişeyleri umursuyormuş gibi yapan insanlarla dolu. Aslında bazıları gerçekten davalarının peşinde ama görünen o ki çoğunluğumuz farkındaymış gibi yaptığı düzenin oyuncağı olmuş durumda. Düzen dediğimde kendisi olmaktan utanan insanların arkasına sığındığı kimlikler ,yaptıkları roller. Şimdi söyleyin bakalım  hanginiz hoşlandığınız birinin yanında kendiniz gibi davranabiliyorsunuz. Ya da eve misafir geldiğinde normalde olduğu gibi mi konuşursunuz
Hepimiz şahit olmuşuzdur:
- Nasılsınız efendim? -Çok şükür iyiyiz. Siz nasılsınız ?
-Yuvarlanıp gidiyoruz.
Bu sohbetin aile toplantılarında 15 kere tekrarlanmasına
Eh tabi şimdi de ne yapmalıyız ki diyorsunuz ..
Ben bilmiyorum , bilsem umursardım
                                         Umursamıyorum